Hayırlı sabahlar.
Ekonomik anlamda içinden geçtiğimiz zorlu sürecin tüm yükü, sabit gelirli, işçi,öğrenci,çiftçi,dar gelirli, emeklive esnaf kesiminin omuzlarına bırakılamaz.
Dolayısıyla devlet, toplumsal dengeyi sağlamak adına harekete geçmeli ve bu ülkede edindikleri servetlerde toplumun geniş kesimlerinin de hakkı bulunan varlıklardan Toplumsal Denge Vergisialmalıdır.
Siyasetin varlık sebebi, yalnızca sermaye sahiplerinin çıkar alanlarını korumak değildir.
Siyaset,
kendisini iktidara taşıyan ve siyaset sosyolojisinin temelini oluşturan; nüfusun büyük çoğunluğunu teşkil eden dar gelirli, sabit gelirli, esnaf, emekli,tarım kesimi,işçi ve genç kesimin yanında durmak zorundadır.
Eğer bu geniş kesimler sıkıntı çekiyorsa, hayat her geçen gün daha da zorlaşıyorsa ve buna karşılık nüfusun azınlık bir kesimi hiçbir zorluktan etkilenmiyorsa; iki taraf arasındaki denge kaybolmuş demektir.
Bu durumda, sosyolojinin siyaseti belirleyeceği eksen kaymasını engelleyemezsiniz.
Yani sandık sosyolojisini çantada keklik görme hakkına sahip değildir kimse
Üstelik bu eksen kayması,
muhalefetin
bir fikri paradigması olmasa dahi,
kadro becerisi bulunmasa dahi,
vizyon veya liderlik kabiliyeti eksik olsa dahi gerçekleşir.
Çünkü sosyoloji, belirlediği hattın meseleleri karşısında çözümleyici politikalar üretilmediği sürece ya da toplumun ihtiyaçları esas alınmadığında,
siyaseti sadece elit bir kadronun ve bu elitizmin maddi-manevi çıkar alanları üzerinden şekillendirmesine izin verildiğinde, sokak sosyolojisi bu yapıyı sandıkta cezalandırır.
“Efendim, muhalefetin gücü yok, fikri yok, paradigması yok. Bize zaten mecburlar, bizden başka alternatifleri yok.”
Alternatifsizlik, asla siyaset sosyolojisine dayatılabilecek bir gerçeklik değildir.
Herkes otursun, şapkasını önüne koyup bir kez daha düşünsün.
Biz, tarihe not düşüyoruz.
@aktuel53