METİN KÜLÜNK’DEN MANİFESTO GİBİ AÇIKLAMALAR!

Tek kutuplu dünya düzeninin karşısında Türkiye Donmuş akıl mı dinamik akıl mı? Nuh Mehmet Deniz: Merhabalar Metin Bey. İlk olarak bu mülakatı kabul ettiğiniz için hem kendi adıma hem de..

METİN KÜLÜNK’DEN MANİFESTO GİBİ AÇIKLAMALAR!
Son Güncelleme: Whatsapp

Tek kutuplu dünya düzeninin karşısında Türkiye

Donmuş akıl mı dinamik akıl mı?
Nuh Mehmet Deniz: Merhabalar Metin Bey. İlk olarak bu mülakatı kabul ettiğiniz için hem kendi adıma hem de görev yaptığım Son Saat gazetesi adına teşekkür ederim.
Metin Külünk: Ne demek bende çok mutlu oldum. Hoş geldiniz. Sefalar getirdiniz.
Nuh Mehmet Deniz: Metin Bey siz Türk siyasetinin önemli ve renkli simalarından birisi olarak kendinizi okurlarımıza kısaca tanıtır mısınız? Eminim ki sizi birçok kişi tanıyordur ancak biz yine de sizi sizden kısaca dinleyelim.
Metin Külünk: Aslında anlatacak çok bir şey yok. Ben bu devletin iyi bir evladı olmaya çalışan, vatanımıza olan borcumuzu ödemeye çalışan birisiyim. Aslen Rize Güneysuluyum. Babamın işinden dolayı 1960 yılında Ankara’da dünyaya gözlerimi açtım. İlk ve orta okulu Diyarbakır’da ve İstanbul’da tamamladım. Daha sonra Yıldız Teknik Üniversitesinde İnşaat Mühendisliğini bitirdim. Evliyim ve bir evladım var. Tabi bizim dönemimizde yoğun sosyal faaliyetler vardı. Bende bu faaliyetlerin içerisinde yer aldım. Sayın Cumhurbaşkanımızın gösterdiği hedeflere ulaşmak için var gücümüzle çalıştık. Çalışmaya devam ediyoruz.
Nuh Mehmet Deniz: Efendim sayın Cumhurbaşkanımızla olan dostluğunuz ne zamana dayanmaktadır.
Metin Külünk: Sayın Cumhurbaşkanımızla dostluğumuz nerdeyse çocukluğumuza kadar gider.
Nuh Mehmet Deniz: Metin Bey ilk olarak sizin sosyal yapılar içerisinde çok büyük STK’larda görev almanız dikkat çekmektedir. Üstelik daha o zamanlar AK Parti kurulmamıştı. Bir taraftan Milli Türk Talebe Birliği, bir taraftan İTKİB, bir taraftan da İSO gibi kurumlarda üst düzey yönetici olarak görev yaptınız. Sizi bu STK’larda görev almaya iten gerekçeler nedir?
Metin Külünk: Öncelikle ben bu toprağın çocuğuyum. Dolayısıyla toprağımıza karşı ve yaradılışımıza karşı sorumluluk sahibiyim. Bu sorumluluk hayatın bütün alanlarında önce kendi içimde barışı esas almak üzere, barış odaklı bir anlayışla hem kendi hayatıma anlam vermek hem de varlığın cümlesine anlam katmak üzere hareket halinde olmak zorundayım. Çok küçük yaşlardan itibaren açıkçası dünyada olup bitenlerle, gelişmelerle yakından ilgilendim. Osmanlının çökertilmesi ile insanlık çift kutuplu bir dünya düzenine değil tek kutuplu monolitik bir dünya düzenine mahkûm edilmiştir. Bu monolitik dünya düzenin stratejik hedefi doğrudan insanlığa açılmış bir savaştır. Yani insanın çürütülmesi, ailenin çökertilmesi, aile birliğinin çökertilmesi devletlerin çökertilerek yer yüzünün şeytan odaklı bir kaosa bir anarşizme tutsak edilmesidir. Bu kavga Habil ve Kabil den bu yana devam etmektedir. Habil’in çocukları ve Kabil’in soyu arasında müthiş bir mücadele devam etmektedir. Dolayısıyla bu mücadelede biz tarafımızı belli etmekle mükellefiz. Biz küçük yaştan itibaren tarafımızın Ademin çocukları tarafında olduğunu açıkça ifade etmekteyiz, bizim mücadelemiz budur.
Bu bakış açısının ülkemize yönelik yansıması nedir?
Bu bakış açısının ülkemize yönelik yansıması şudur.
Osmanlı çökertildi. Bu çöküşe içerden de yardımcı olan unsurlar vardı. Emevîler’in dondurduğu akıl ne yazık ki Osmanlıyı da etkiledi. Endülüs Emevîler’inin yıkılışında bu donmuş aklın etkilerini gördük. Dinamik aklın yerini donmuş akılla Osmanlı buluşunca dinamizm tasviye oldu. Beklemedikleri bir şey oldu. Tek kutuplu bir dünya isteyenler tam hedeflerine ulaştıklarını zannederlerken bir şey oldu. Allah bu millete Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu nasip etti. Kuvayi Milliye ruhu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşu İstiklal savaşı süreci 29 Ekim 1923 de aslında dünyayı tekli bir sosyolojiye yani şeytanizim odaklı tekli sosyolojiye mahkûm etmek isteyen akla Türkiye Cumhuriyeti devleti kurularak; dedi ki, hayır dünya tek kutuplu bir dünya düzeni olmayacak. Bu dünya çok kutuplu olacak; kutupları biziz Hanif kimliğimizle. Ancak mağluptuk. Geri çekildik. Yüzyıldır batının tek tip sosyolojisini aşacak bir post batı uygarlığı ötesi mücadelesi veriyoruz. Dolayısıyla bizim durduğumuz yer burasıdır. Yani sivil toplum kuruluşlarında olmak; siyasetin içerisinde olmanın bir anlamı var bizim için. Rasgele bir güç devşirmek, iktidar devşirmek, itibar devşirmek mücadelesi değil bu. Bir anlamda Metin Külünk olarak imanımın emrettiği çizgide kendi cennetimi yaşamak istiyorum. İnsan tercihleri ile cennetini ya da cehennemini belirler. Bu mücadelenin hulasası budur.
Nuh Mehmet Deniz: Bu arada yayınlanmış birçok kitabınız var. Özellikle Küreselleşen dünya, Barış arayan dünya kitaplarınız aslında bu günkü yaşananların kısa bir metni durumunda. Sizce dünya iletişimle küçücük bir köy haline dönüşürken barışı bulabilecek miyiz? Yoksa insan oğlu kendi sonunu hızlandırmak için savaşmaya devam edecek mi?
Metin Külünk: 18 yıl önceki kitaplar onlar. 2006-2008 yılları arasında yayınladığım kitaplar. Aslında 100 yıl sonrasını görebiliyoruz. Eğer bugün insan düşündüklerini iman hakikati ile anlamlandıracak bir medeniyet kurgusunu evrensel ölçekte bir barış projesine döndürmezse, başaramazsa insanoğlu kendi canavarını üretmiş olur. İnsan kendi canavarı üstünden biyolojik insan bir yok olma sürecine girmiş olur. İlk insandan beri küreselleşme olgusu var. Tarım toplumunda kendisine ait bir küreselleşme olgusu vardır. Sanayi toplumunun da kendisine ait bir küreselleşme olgusu var. Şimdi insanoğlunun küreselleşmesini konuşuyoruz. Yani bugüne kadar sanayi toplumunun ürettiği sermaye yapısı ve bilgi yapısı sanayi toplumunun küreselleşmesini konuşturuyordu. Tarım toplumu insanların ihtiyaçlarının giderilmesi noktasında toprakla ilişkisi üzerinden tarım toplumunun küreselleşmesini konuşuyordu. Bugün insanın küreselleşmesini konuşuyoruz. Dijital ve yapay zekâ devrimi üzerinden. Şayet insan yapay zekayı ve dijitali barış odaklı kullanmazsa; yapay zekâ ve dijital üzerinden insan kendi içinden bir kaos üretecektir. Artık insanın kendi içinde büyük bir savaş başladı. Bu savaş beraberinde inanılmaz bir bireysel çürüme, ailenin çürümesi, toplumun çürümesi milletlerin ve devletlerin çürümesini riskini risk olmaktan çıkarıp normalleşme sürecine sokmuştur. Bugün insani boyutta insan kendi canavarı ile yüzleşmeye doğru gidiyor. Yani yarın yapay zekâ üzerinden post insanı konuşuyoruz. Yapay zekâ insanoğlunun, insan aklının başardığı bir şeydir. Şayet kontrol altına alınmaz ise yarın pile dayalı çalışan, elektriğe dayalı çalışan; kendi algoritmasını aldığı enerji üzerinden aşacak bir canavarlaşma sürecine girmiş yapay zekalı robot gerçeği ile karşılaşmayacağımızın garantisi var mı? Hakeza yapay zekâ üzerinden üretilmiş dronların kâtilleşmesinin önüne geçilebilir mi? Bir bunu okumak zorundayız. İki dünyada ki gelişmeler çok net. Tek kutuplu bir dünya düzeninin olması mümkün değil. Çok kutuplu bir dünya düzeni arayışı var. Ancak çok ciddi bir çatışma dönemine girdik. Bu çok kutuplu denge Amerika’nın bütün direncine rağmen kurulacak. Amerika çok kutuplu bir dünya istemiyor.
Neden?
Tek başına parayı kontrol ediyordu. Silahı kontrol ediyordu. Devletleri kontrol ediyordu içerden ve dışardan. Siyaseti kontrol ediyordu. Denizleri kontrol ediyordu. Ancak süreç Amerika’nın istediği düzeyin ötesine geçti. Amerika’nın başarılı olduğu bütün alanlarda başarma yolunda ilerleyen Çin var, Hindistan var. Rusya’nın farklı çalışmaları var. Afrika’da gelişen ülkeler var. Uzak doğuda ve Amerika kıtasında gelişen ülkeler var. Dolayısıyla çok kutuplu dünya düzeninin sancıları çekiliyor aslında. Nerde bu denge oluşacak? Bu soru yaşadığımız hiper çatışma döneminin kendi kaosu üzerinden oluşturacağı koşullara bağlı…

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.