Uluslararası Vuslat Platformu’nun 13. geleneksel iftar programında konuşan Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Dijital Çağda Haya Ahlakı ve Ramazan” konulu konferans verdi. Görmez, dijital ekran uygarlığı ile ilgili önemli tespitlerde bulundu.
Programın sunuculuğunu Muhammed Sarı üstlendi. Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan program, Çekmeköy Müftüsü Abdüsselam Özdere, iftar öncesi dua yaptı.
Programda davetlilere hitap eden Prof. Dr. Mehmet Görmez, “İnsanoğlu idrak sahibi bir varlıktır. Aklıyla, kalbiyle, ruhuyla, hisleriyle idrak eder. Ama bütün bu idrak yolları içerisinde, görsel idrak egemen oldu. Görsel idrakin egemenliğiyle diğer idraklar zayıflamaya başladı. Kalbin idraki de bir çeşit ölümle karşı karşıya kaldı. Yeryüzünde bir insanın karşı karşıya kalabileceği en büyük ölüm idrak ölümüdür” dedi.
Görmez, Kur’an’-ı Kerim’de: “Onların kalpleri var, onunla akıl etmez”, “kulakları var, ama onunla işitmezler”, “onların gözleri var, ama görmezler” derken bir çeşit idrak ölümünden söz ediyor. Bu idrak ölümü, görsel egemenliğiyle gerçekleşiyor. Çünkü aklın idraki zayıflıyor, kalbin idraki bir çeşit ölümle karşı karşıya kalıyor” diye konuştu.
BEDEN ÜLKESİNDE DİJİTALLEŞMEYLE BİRLİKTE BİR DARBE OLDU
Görmez konuşmasında, Gazali’den çarpıcı örnekler vererek:
“Gazali başta olmak üzere, eski alimlerimiz insanı bazen bir kâinata, bazen müstakil bir dünyaya, bazen bir ülkeye, bazen bir şehre benzetirler. Bu kalp, beden ülkesinin sultanıdır. Akıl, beden ülkesinin veziridir. Gözler, beden ülkesinin kapılarını bekleyen bekçilerdir. Kulaklar beden ülkesinin habercileridir. Dil sultanında, vezirinde tercümanıdır. Beden ülkesinde dijitalleşmeyle birlikte bir darbe oldu. Darbeyi sultan yapmadı, sultana yaptılar. Darbeyi vezir yapmadı, vezire darbe yaptılar. Kim yaptı? beden ülkesinin kapılarını bekleyen bekçiler yaptı. Yani gözler. Gözler, böylece Sultanın egemenliğine son verdiler. Vezirin yönetimini yok ettiler. Böylece beden ülkesini işgal ettiler.” şeklinde konuştu.
GÖRSELLİK BÜTÜN İNSANLIĞI KUŞATTI
Sanal bağımlılığın nasıl vahim bir durum olduğuna değinen Mehmet Görmez, şu ifadeleri kullandı:
“Böylece görsellik bütün insanları kuşattı. Göz, akla dedi ki; benim görmediğime inanmayacaksın. Göz, kalbe dedi ki; benim görmediğime teslim olmayacaksın. Aslında şirk tamda buradan çıktı. Allah’a şirk koşmak, puta tapmak, tanrıyı bir put halinde tasavvur etmek. Kiliseye ikon sokmak, buradan ortaya çıkıyor. Göz dedi ki; ben sadece gördüğüme inanırım. Öyleyse sizde sadece benim gördüğüme inanacaksınız. Metafizik alemini ben görmüyorsam, sizde ret edeceksiniz.”
MAHREMİYET TEHLİKESİ
Bu darbeyle birlikte bütün insanlığı kuşatan üç tane hastalık var diyen Mehmet Görmez, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Birincisine ‘teferrüç’ diyoruz. Teferrüç; sürekli izleme, sürekli bakma, sürekli seyretme bağımlılığıdır. Yani nazar değil, yani basar değil. Seyretmek, ekranı haşa bir mihrap gibi görüp, onun önünde bir abid gibi oturup saatleri orada geçirmek. Cep telefonunda anlamsız şeylerle zaman öldürmek…
İkinci hastalık, ‘tecessüz’. Tecessüz; başkalarının mahremiyetine sahip olmaktır. Başkalarının mahremiyetine hâkim olmaya çalışmaktır. Onları araştırmak, kim ne yapmış, kim kimi takip etmiş. Kim nereye gitmiş, kim ne içiyor, kim ne yiyor. Bütün mahremiyeti ortadan kaldıran tecessüstür”.
TOPLUM OLARAK BİR FOTOĞRAF FETİŞİZM YAŞIYORUZ
“Üçüncü hastalık iste ‘tekeşşüf’. Tekeşşüf; seyretme değil, seyredilme hastalığıdır. Görünme ve görülme hastalığıdır. Ekranda ki görüntüsüne aşık olma, hastalığıdır. Toplum olarak bir fotoğraf fetişizmi yaşıyoruz. Bizim çocukluluklarımızdan kalma bir veya iki fotoğraf var. Şimdi her çocuğun her halinin fotoğrafı var. Ben camide namaz kıldıktan sonra, gençler gelip Allah kabul etsin diye gelip bize sarılırlardı. Şimdi ise hocam bir “selfie” çekebilir miyiz diyorlar. Artık fotoğraf, namazın neredeyse bir parçasına dönüştü. Bir suret fetişizmi, gözün beden ülkesinde ki darbe eserlerinden bir tanesidir. Tekeşşüf hastalığının tezahürlerinden bir tanesi de insanoğlunun çirkin hallerini yani insanlığın bütün aklını, ruhunu, kalbinin iğrendirecek görüntülerini bütün insanlığın gözünün önüne sermeye kakışmaktır.”
HAYA İMANDANDIR
Hz. Muhammed (s.a.s) “benim ümmetimin günah işleyenlerinin içerisinde, günahının reklamını ve propagandasını yapanlar af edilmeyecektir. Kötülüklerini ifşa eden, bu kötülüğü bütün insanlığa yayanlar aftan nasipleri olmayacaktır” diye buyurmuştur.
DİJİTAL KUŞATMAYA ÇARE: HAYA AHLAKI
Dijital darbeye karşı çarelerin olduğuna değinen Görmez:
“Peki, bütün bu kötülüklere karşı çare nedir? Görsel idrakin egemenliğinden nasıl kurtuluruz? İdrak ölümüne maruz kalmamak için ne yapmamız gerekir?
Çare “haya ahlakı” haya bizim zan ettiğimiz gibi basit bir utanma duygusu değildir. Utanma duygusunun Arapçada karşılığı “hacel”dir. Başkasına mahcup ve rüsva olmamak için, dikkatli davranmaktır. Biz de ki ‘utanma’ kavramı ‘haya’ kavramının karşılığı değildir. Haya, hayat kökünden gelir. Çünkü haya, hayattır. Çünkü haya bir insanın diri olduğunun en büyük emaresidir. Hayasını kaybeden insan bilinç ölümüne maruz kalmıştır.” Bu sebeple Hz. Muhammed (s.a.s) “ her dinin temel bir ahlakı vardır. Benim getirdiğim dinin temeli ahlakı hayadır” buyuruyor” şeklinde konuştu.