MODERN ÇAĞIN ESKİCİSİ: FATİH SULTAN KAR
Rizeliler onu iyi tanır, o da Rizelileri. Çoğu arşiv niteliği taşıyan tam 19 kitap kaleme alan, sergiler açan, yarattığı eserlerle kent hafızasına önemli ivme kazandırmış bir isim, o. Kendini “modern çağın eskicisi” olarak niteleyen Fatih Sultan Kar’dan bahsediyoruz… Gazeteci, yazar, şarkı sözü yazarı, araştırmacı ve fotoğraf sanatçısı kimliklerini taşıyan Kar; Rize’nin kent hafızasını ve kültürel dokusunu gözler önüne serdiği projeleriyle dikkat çekiyor. Üretimleriyle Rize’nin kent hafızasına ivme kazandıran çok yönlü kişilik, Rize sevdalısı Fatih Sultan Kar, “Kaybolmuş büyük bir hafıza geri geldi. Rize şehrinde tarih sevgisine katkı sağladığıma inanıyorum” diyor. Kar ile geçmişin izlerini, üretimleriyle geleceğe taşınan kent mirasını ve Rizeliliği konuştuk.
HAYATA GÜZEL BAKAN BİR ÇİFT GÖZ
Pek çok şapkanız var. Bu çok yönlülük çalışmalarınızı nasıl şekillendiriyor?
Bu saydığınız sıfatların hepsi ağır sorumluluklar gerektiriyor. Rize’de bir dönem yerel gazetecilik yaptım. Ama muhalif bir gazetecilik; memleketimden, çay üreticisinden, Çamlıhemşin’in dertlerini haykıran Yaşar Çelik’ten yana bir gazetecilik… Benim yazarlık boyutum tarihe not düşme, geçmişi hatırlatma çabasıdır. Anamın dedesi Yılancıoğlu Mehmet Efendi büyük şairdi. Anam şairdi. Anam hastalığı nedeniyle çok şeyi unutmuştu. Ama son günlerinde söylediği bir türkü vardı: “Karşı köye demirci / Soğuk döver demiri / Demiri dövmek için / Kimden aldı emiri”…
Böyle bir ortamda büyüdüm. Şiir benim için bir haykırış, deşarj olma modeli. Araştırma çabam öğrenme merakından geliyor. Fotoğraf, hayata bakışın yansımasıdır. Hayata güzel bakmayan insandan, güzel fotoğraf çekmesini bekleyemezsiniz. Bütün bu sıfatları kullanma hevesim, arzum yok. Önemli olan hayata güzel bakan bir çift göz, iyi bir yürek ve insan olmaktır.
GEÇMİŞE ÖZLEM VE VEFA
Neden “Modern çağın eskicisisiniz? Bu devirden memnun değil misiniz?
Ben bu çağda eskiyi özlüyor, eskiyi gözlüyorsam, demek ki bu çağın eskicisiyim. Bu yüzden “Siz kimsiniz? Ne iş yaparsınız?” diyen olursa böyle yanıt veriyorum. Geçmişin izini tozlu raflarda süren bir arşivci -araştırmacının ele geçirdiği belge karşısında duyduğu duygu, ancak bir arkeoloğun toprak altında ilk ipuçlarını gördüğü tarihi esere bakarken hissettikleriyle karşılaştırılabilir. Her ikisi için o anda hissedilenler tarifsizdir. Bu duyguyu bir kez hisseden esiri haline gelir, asla kurtulamaz.
TARİHİN İZİNİ SÜRMEK
Bu araştırmacılık nasıl filizlendi sizde?
Tarih merakım başlangıçta küçük kıpırtılar şeklindeydi. İlgim ve hevesim zamanla arttı. Bunu da elime geçen yeni belgelerle fotoğraflar sağladı. Ana eksenini Rize üzerine oturttuğum arşiv çalışmamı günbegün besledim. Rize’de basında görev yaptığım dönemde elime geçen birkaç sararmış fotoğraf heyecanlandırdı beni, ardından da büyük bir hevesle iz sürmeye başladım. Bir kentin üstüne sinen izleri ve tarihe dair ipuçlarını yakalamak çabası içerisindeyken birçok Rize fotoğrafına ulaşsam da; OsmanlI’nın son dönemleriyle Cumhuriyet’in ilk yıllarına tanıklık eden belgeleri ortaya çıkarmak sanıldığı kadar kolay olmadı. İstanbul’da bütün sahafları, müzayedecileri takip ediyor, ilimizin geçmişine dair izler bulmak için efor sarf ediyorum. Çünkü fotoğraf, Rize’de nem oranının yüksek olmasından ve hava şartlarından dolayı elli yıldan daha uzun süre yaşamıyor. Bu nedenle elimdeki arşivin ancak yüzde beşini Rize’den temin ettim diyebilirim. Geriye kalan kısım içinse sahaflar ve küçük çaplı müzayedecilerin peşinde, uzun soluklu bir koşturmaca gerekti. Bu çabayı günden güne büyüterek sabırla, dikkatle ve özenle sürdürmeye çalıştım. Bazen bir fotoğrafa ulaşmak için aylar geçmesi gerekti. İstanbul’daki iz sürmelerim sonucu şehrin hiç bilmediğim bölgelerine kadar uzandım. Daha önce görülmemiş bir belgeye, fotoğrafa ulaşmanın mutluluğu hiçbir şeyle ölçülemez.
RİZE’Yİ ÇOK SEVİYORUM
Uzun yıllardır İstanbul’da yaşayan bir Rizeli olarak, memleket ne demek sizin için?
İzniniz olursa şiirle cevap vereyim:
“Ona olan hasretle / Gönlüm yanar tutuşur / Rize’nin adı geçse / Kalp atışım değişir
Merak edip sorarsan / Bu hasret neyin nesi / Bizim Rize sevdamız / Memleket meselesi”…
Ben Rize’yi çok seviyorum.
Ben Rize’yi katıksız seviyorum.
Ona sunduklarımı zaman zaman anlamasa da Rizeliyi çok seviyorum.
“Ya ben anlatamadım ya sen anlamayısun” deyip, geçiyorum. Üstüne bir de demli çay içiyorum.
Rize’nin neyini seviyorum biliyor musunuz? Yağmur yağarken elinde şemsiye olan insanların saçak altında yürümelerini seviyorum. Başın ağrıdığında “ağır baş iyidir” diyen adamı seviyorum. Adam samimi bir kere, arkadan film çevirmiyor. Bu şehrin yıldızları var. Onlara dokundum. Futbol topundan ıslık sesi çıkaran adam Şenol Birol’u, telefon kulübesi gibi dar bir alanda çalım atabilen Hakan Tecimer’i, futbolun veziri Haşan Vezir’i, altın saçlı altın yürekli Hüsnü Kürkçü’yü tanıdım, sevdim. Rize’nin her santimetresine aşığım ben, seviyorum. Herkes gibi değil ama herkes gibi değil.
İyi tarafını sevdiğim gibi kötü tarafını da seviyorum. Yaylalarını, denizini sevdiğim gibi insanını da seviyorum. Güneşini, yazını sevdiğim gibi yağmurunu da seviyorum. Ne Çayeli ne Ardeşen ne de Pazar’a kadar Rize’yi, Rizeli’yi seveceğim mezara kadar.
PINAR BALTACI / HEMŞİN EĞİTİM KÜLTÜR DERNEĞİ DERGİSİ
Sayı 20 Yıl 2025