Bizleri yoktan var eden varlığından haberdar eden yediren, içiren, doyuran, sayısız nimetlerle donatan Rabbimize hamd ediyorum. Yüce Rabbimiz bizi yaratmış bunca nimetle donatmış ve kendisine karşı bizi sorumlu kılmıştır. Bahşettiği..
Bizleri yoktan var eden varlığından haberdar eden yediren, içiren, doyuran, sayısız nimetlerle donatan Rabbimize hamd ediyorum. Yüce Rabbimiz bizi yaratmış bunca nimetle donatmış ve kendisine karşı bizi sorumlu kılmıştır. Bahşettiği bütün nimetleri emanet olarak vermiş bu emanetlere sahip çıkmamız neticesinde ya cezalandırılacağız veya başka nimetlerle mükafatlandırılacağız.
Yer yüzünde yaşayan bütün insanlık aynı şartlarda hayatını yaşamıyor. Bir kısım yaşam standartları çok yüksek maddi olarak güçlü, birisi orta seviyede, bir kısım biraz daha zayıf, bir kısım açlık sınırında ve diğer bir kısım açlıktan ölmekte. Birisi sakat diğerinin hiçbir eksiği yok, sapasağlam hayatını idame ettiriyor. Takdiri ilahi, neden böyle diye sorgulayamayız. Ancak şunu biliyoruz ki ne olursa olsun aldığımız tek bir nefesin hesabını Allah’a vereceğiz.
Vücudumuz eksik dahi olsa bize emanet, gözümüz, kulağımız, malımız, kasamız, kesemiz, bağımız, bahçemiz, ailemiz, evladımız bize emanet ve hesabını vereceğimizi yüce Rabbimiz kerim kitabında bizlere bildiriyor.
İnsanoğlu nankördür derler. Tabi ki herkes buna dahil değildir. Hani bir söz var istisnalar kaideyi bozmaz diye işte o kabilden bunu ifade ediyorum. İnsanoğlu nimetler içinde yüzer zenginleştikçe zenginleşir ancak doyum noktasına bir türlü gelemez. Zenginliği her arttığında insanlarla arasında ki bağı kopartır muhatapları değişir etrafında olan biten birçok hadiseyi dahi görmezden gelmeye başlar. Onun için her geçen gün farklılıklar gösterir, doyumsuzluk artmaya başlar ve zenginleştikçe geçinemeyeceğini, daha çok çalışması gerektiğini düşünmeye başlar. Fakire, garibe, yoksula yardım ederken zenginliği arttıkça bunları yavaş yavaş kesmeye dahi başlar. Çünkü kendisinde doyumsuzluk başlamış ve geçinememe endişesi onu çepe çevre sarmıştır.
Bunca zenginliği bize bahşedenin Allah olduğunu unutup kendi çalışmalarımız neticesinde bu başarılara ulaştığımızı zannederiz. Bu sadece zenginlikte böyle değildir. Her hangi konuda olursa olsun insan oğlu bütün başarılarını kendisine mal edip başarısızlıklarını takdiri ilahi diyerek yüce yaradana mal eder. Yapısı gereği böyle işte.
Ancak şunu unutmamalıyız ki Allah’ın bize verdiklerinden bizde onun Rızası için garip gurebaya, fakir fukaraya, yetime, yoksula verirsek yaptığımız bu iyiliğin karşılığını bu dünyada misli ile göreceğimiz gibi ebedi alemde de mutlaka göreceğiz. Kapımıza geleni boş geri çevirmeme adına anlatılan bir hikayeyi sizinle paylaşarak ne anlatmaya çalıştığımızı daha açık bir şekilde anlayacaksınız.
Bir gün yoksul bir kadın bir hacı efendinin dükkanına gider yoksul ve dul olduğunu kendisinin ve yanındaki çocuğunun bazı ihtiyaçlarından dolayı kendilerine yardım etmesini ister. Hacı efendi sabahtan beri kaçıncı olduğunu bilmediğini kendilerine yardım edemeyeceğini bağırarak ifade eder ve onları dükkanından kovar. Gözü yaşlı kadın ve çocuğu oradan ayrılırken hacı efendinin bağrışını duyan Yahudi bir komşusu kadınla çocuğu çağırarak hacının onlara neden bağırdığını sorar. Kadın Yahudi ye cevaben ‘’ o benim büyüğümdür kovar da döver de sana ne oluyor der. Yahudi kadının bu ve bunun gibi serzenişlerine aldırmadan anladım hacıdan yardım istedin gel ihtiyacını ben gidereyim der. Yahudi komşu, kadının ve çocuğun isteğini yerine getirdikten sonra kadın kendisine Allah sana İman nasıp etsin, seni cennet nimetleri ile nimetlendirsin diye dua ederek oradan ayrılır.
O gece bu iki yoksulu dükkanından kovan hacı rüyasında kıyametin koptuğunu kendisinin de cennete ve üzerinde isminin yazılı olduğu tarifi mümkün olmayan bir sarayının olduğunu görür. Gördüğü bu sarayın içerisine girmek istediğinde melekler kendisine bu sarayın düne kadar ona ait olduğunu artık Yahudi komşusu Avram’a ait olduğunu kendisinin olmadığını ve içeri giremeyeceğini söylerler. Uykudan uyanan hacı hemen soluğu Yahudi komşusunun yanında alır ve derki dün yardım yaptığın o iki yoksulun aldıklarının parasını ödemek istiyorum der. Bir altın, iki altın, üç altın yüz altın ne teklif ettiyse komşusu bunu kabul etmez. Hacı bin altın vereyim dediğinde komşusu yine kabul etmeyince hacı neden kabul etmediğini merakla sorar. Değil bin altın yüz bin altın dahi versen o köşkü sana satmam. Çünkü bu köşk öyle parayla satın alınamaz der. Senin gördüğün rüyayı bende gördüm, köşk senindi ama bana verdiler. Bende onu gördüm ve Müslüman oldum ve şehadet ediyorum diyerek kelime-i şehadet getirir. Ve hacıya kapına geleni boş geri çevirme, Allah’ın sarayları bitmez yenisini verir der.
Bütün zenginliğimizi, Allah’ın bize bahşettiğini unutmadan yetime, yoksula, fakire, kimsesize sahip çıkmalı Allah’ın verdiğinden onları faydalandırmalı ve kapımıza geleni boş geri çevirmemeliyiz ki cennete adımıza yapılan saraylar ve köşkler başkalarına verilmesin.
Selam ve Dua ile